11.03.2019 16:23:32

Kürşat MİCAN

 

28 Şubat 1997 post modern darbesinin üzerinden 22 yıl geçti ama hala konuşulmaya devam ediyor.

Askerler 28 Şubat’ta diğer darbelerdeki gibi yönetime el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması da 28 Şubat’ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı.

28 Şubat günleri baskının, zorbalığın, hukuksuzluğun ve diğer yanda darbeye darbe diyemeyen bir korkunun, ürkekliğin, sinmenin, zaafın yaşandığı günler. Milletin safında ve milletin devletinin yanında direnen, dik durabilen birkaç kişinin kaldığı zor yıllar...

Bu gün baktığımızda her yıl 28 şubat post modern darbesi ile ilgili onlarca paneller yapılır şu şöyle direndi böyle dik durdu gibi methiyeler dizilir ama ne hikmetse O çetin günlerde net konuşan, dik duran, birileri gibi eğilip bükülmeyen fikir namusunu koruyan, milletin haysiyet davasını omuzlarından hiç düşürmeyen, devleti esir almaya çalışan darbecilere ve onların küresel ağa babalarına meydan okuyan şehit Liderimiz Muhsin YAZICIOĞLU’ndan ya hiç bahsetmez yada bir iki cümle ile geçiştirirler.

 

Oysa o dönemde sadece askerin değil, militarist egemenliğin içinde değerlendirilmesi gereken ve sürecin suç ortaklarından olan bazı önemli sermaye grupları ve kartelleşen medyanın da hedefine oturan Muhsin Başkanımız  bu sürecin “tek” kahramanıydı.

 

Militarist baskı ve üstünlük Haziran 1997’de belki fiili bir darbeye dönüşecekken Refahyol Hükümetini istifaya zorladı. Haziran ayı içerisinde parlamenterlerin çoğunun beklentisi fiili bir darbenin her an olabileceği yönündeydi. Çoğu milletvekilleri ailesini güvenli yerlere taşıdılar. Çoğu milletvekilleri ise ortadan kayboldular!

Özgül ağırlıkları grupları tartacak kadar etkili olabilen şehit liderimiz ve arkadaşları ise sadece mecliste direnmekle yetinmeyeceklerini belli edecek tavır içine girdiler. İl, ilçe, kasaba ve köy dolaşarak yaklaşan darbelere karşı neler yapılabileceği konusunda istişareler içerisine girdiler. Geçmişte 12 Eylül’de yaşananları yaşamak istemeyen Muhsin Başkanımız ve arkadaşları gelecek darbeyi “kuzu kuzu karşılamayacaklarının” sinyalini verdi…

 

İşte tam o günlerde Cumhurbaşkanlığı köşkünün çıkışında öyle bir tehdit savurdu ki insanların çoğu bunu o günlerde anlayamadı. “Türkiye İran olmaz, Cezayir de Olmaz… Ama Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz” dedi.

Bu ciddi bir meydan okumaydı… Cuntacıların meşrebini ve azınlığın genele tahakküm ettiği Suriye’de ki gibi Baas tipi bir yapılanma içinde olduklarını deşifre etti. Sadece deşifre etmekle kalmadı. İddialı bir cümle ile onlara meydan okudu: “…müsaade etmeyeceğiz!”

“Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam!” sözüyle tarihe geçen Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu isminin darbeci kesimlerce ne anlam ifade ettiğini ve O’nu görmezden gelebileceklerini anlayabiliyorum… Ama 28 Şubat mağduru kesimde hatıra getirilmemesi tam bir vefasızlıktır.

Omurgalı insanlara selam olsun!

Muhsin Başkan’a selam olsun!

Sahte kahramanlara da yazıklar olsun!

“Düz yaşayacağız,düz duracağız

düz yürüyeceğiz.Dik duracağız doğru gideceğiz”

Her daim milli iradenin hakimiyeti içinde mücadele edeceğiz.


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.