20.08.2021 13:26:27

Lütfiye AYDIN BİKE

 "Ağlama babasının annesi" dedi. 

 

Sefa tepesi titriyordu. Şiddetle sarsılacaktı lakin dur dur denilen yerdeydi. Yükü yerle gök arasını geçmişti. Eteklerine öyle bir babanın teri, öyle bir kızın gözyaşı dökülüyordu ki heybetli dağlar yerinden sökülmek, güneş bir mızrak boyu yaklaşmak, rüzgar kasırga olup esmek istiyordu.   Lakin onlar da biliyordu, alemlere rahmet olarak geleni Allah zayi etmezdi. Daha on yaşında olan Fatıma'nın sesi Mekke sokaklarını çınlatıyordu. Bir yandan babasının secdedeyken üstüne atılan  işkembeyi tırnaklarıyla söküyor bir yandan da müşriklere kafa tutuyordu. Bir ara babasının gözleri değdi gözlerine, yağmur tanesi gibi dökülen gözyaşları, yağmur gibi dökülen ter damlalarının arasına saklanıverdi. O güne kadar babasının kızı o günden sonra babasının annesi olmuştu. Küçük Fatıma gözyaşlarını içinde o kadar saklamaya çalışmıştı ki artık gözünden ılık ılık taşmaya başlamışlardı. Babaların en güzelinden, sözlerin en güzeli dökülü vermişti Fatıma'nın çaresiz yüreğine "Ağlama babasının annesi, Allah babanı zayi etmeyecektir."   

 

      Öyle erdemliydi ki tam da babasının kızı, öyle merhametliydi ki tam da  babasının annesi olmuştu. Kim babasına hürmet ederse gül gibi kokar, kim babasına zahmet ederse diken olup batardı. Heybetiyle, "Rabbim Allah diyen bir adamımı öldüreceksiniz" deyip, kalplere korku salar, merhameti ile Uhud'un eteklerinde babasının yarasını sarardı. 

 

    Fatıma'nın anneliği gün geçtikçe  daha da büyüyordu. O Hasan'ın Hüseyin'in Muhsin'in Ümmügülsüm'ün ve Zeynep'in de annesiydi. Yalnızlık bahçelerinde yeni çiçekler açmıştı. Hane-i Saadetleri Hasan ve Hüseyin'in koşuşmaları ile şenleniyordu. Zeynep annesi gibi yürüyor annesinin elbiselerini giymeye çalışıyordu. Hz Fatıma hem onun bu naif  haline gülüyor hem de "Tam da annesinin kızı" diyordu. Hissetmiş miydi yoksa, kendisinin Hatice'nin emanetine anne olduğu gibi, onun da Fatma'nın emanetlerine anne olacağını. 

 

     Saadet uzun sürmemişti. O gün ne hazin bir gündü Fatıma daha önce hiç bu kadar yanmamıştı.   Hz.Fatma'nın kucağında alemlere rahmet olarak gönderilmiş peygamber yatıyordu. Babasının kızının göğsüne Hasan ve Hüseyin'in dedesi yaslanıyordu. Fatıma'nın yüreğine sahipsizlik ateşi düşüvermişti. Göğsüne ne yandan geldiğini anlamadığı oklar saplanıyordu. Babasının yüzüne bakıyor, ağıtlar yakıyor, göz yaşları dökerek şöyle diyordu: 

 

  "Beyaz yüzlüdür. Yüzü hürmetine bulutlardan yağmur istenir.  Yetimlerin koruyucusu, mazlumların sığınağıdır." Hz Muhammed ise "Ey Fatıma! Benim için ağlama. Allah'a sığınarak teselli bul." dedi ve ardından titreyen sesiyle şunları ekledi: "Allah'ım! Ehlibeyt'im sana emanet " Allah'ım! Onları sana ve müminlere bıraktım. " 

 

   Belli ki hazreti Muhammed'e vuslat yolu, Hz Fatıma'ya hasret yolu düşmüştü. Ninesinin de dediği gibi "Her yaşayan ölür, her yeni eskirdi." 

     O günden sonra Fatıma'nın gerdanını gözyaşları süsledi. Peygamber bağının gülü gün be ve gün soluyordu. Hz Fatima'nın, intizarı Medine'ye sığmaz Uhud'a taşardı. Günlerce babasının başucuna oturur, toprağını koklar, içindeki hüznü, kederi, hasreti mısralara dökerdi. 

"Babam! Artık şehirler bana dar geliyor,
İki torunun da toza toprağa bulandı bu da bana zor geliyor" 

 

     Hazreti Fatıma babasızlığa ancak altı ay dayanabilmişti. Babası gel ya Fatıma demişti. Gidecekti lakin arkasında Hasan'ı Hüseyin'i Ümmügülsüm ve  Zeynep'i vardı. Babasını üzenler onlara neler yapmazlardıki. Yatağından doğruldu Zeynep'i yanına çağırdı elini tuttu başını göğsüne yasladı, söze başladı. "Bilir misin Zeynebim, annem Hatice gidince ben babamın annesi oldum.   Ben gidince sen de hasan'ın hüseyin'in annesi ol. Onları herkesin bıraktığı gün de sakın bırakma. Herkesin sustuğu günde sakın susma. Düştüklerinde kaldır. Gözyaşlarına mendil, yaralarına merhem ol. Keder gönüllerini sardığında tebessüm ol. Susuzluklarına  Fırat, sahipsizliklerine sığınak ol.   Zeynebim! Hasanıma ve Hüseyinime anne ol. 

 

     Zeynep'in yaşı çok küçük ama emanetleri çok büyüktü. Emanetleri dedesinin iki reyhanı, annesinin iki göz bebeği, babasının iki aslanlarıydı. Zeynep'in omuzlarına inen, heybetli dağlara inseydi yerle bir olurdu. 

 

     Onlar peygamber ocağının gülleriydi.   Zeynep'in doğum müjdesini alan dedesi hemen kızının evine gitti. Zeynep'i kucağına aldı gözlerine baktı, paha biçilmez bir mücevher gibi görmüş olmalı ki kızımın adı Zeynep olsun dedi. Zeynep haneyi saadet'in mücevheriydi.   Hasan'ın kulağına ezan okurken bir yandan da yüzüne bakıyordu, çok güzel görmüş olmalı ki oğlumun adı Hasan olsun diyiverdi. Hüseyin'in müjdesini Cebrail as. getirmişti, Fatma'nın yanına oturdu oğlumu verin dedi. Hüseyin'i kucağına aldı, kollarıyla sımsıkı sardı, kokladı, boynundan öptü, İki bahtiyar göz birbirlerine öyle bir sevgiyle baktılar ki hazreti Muhammed oğlumun adı Hüseyin olsun"  diyiverdi. Hüseyin haneyi saadetin sevgilisi olmuştu. 

 

    Hazreti Muhammed torunu Hasan'ı başından, Hüseyin'i ise hep boynundan öperdi. 

 

Anneler çocukları düşünce öpeyim de geçsin derler ya. Öpünce geçecek miydi acaba kerbela'nın acısı, öpünce geçecek miydi acaba Hasan'ın sancısı, öpünce gülecek miydi acaba Hüseyin'in bacısı. Öpünce geçecek miydi Hüseyin'in kılıç yarası.


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.