4.04.2023 10:39:00

Lütfiye AYDIN BİKE

 Çocuğunu hocasına "Eti senin kemiği benim" diye verirdi babası. Ezberini veremeyen çocuğun sırtında sopayı kırınca, "Eline sağlık hocam" derdi annesi. Bir dinin merhametli ruhunu öğrenmeden amme cüzünü ezberlerdi çocular. Hakeza okullarda öyleydi, dik tutulurdu cetveller. Koparırcasına çekilirdi kulaklar. Sıra dayağı vardı mesela, elini açar titreye titreye beklerdin sıranın sana gelişini.

     Oysa ki en cazip yer mahallenin bakkalı, en büyük eğlence el ile döndürülen dönme dolabıydı. En büyük sevinç ise bir yıl boyunca dolaştığı yırtık ayakkabısının yerine bayramda yenisinin alınmasıydı. Zor zamanlar güçlü insanlar doğururdu. O zamanın çocukları büyüdüler ve güçlendiler.

      Dünün çocukları, her ne kadar hatıralarını gülerek anlatsalarda küçücük dimağlarda tesiri çok sert ve travmatik olmuş ki bugün zıttını ürettiler. Zor zamanların, güçlü ve itaatkar çocukları, bolluk zamanlarının zayıf ve asi çocuklarını yetiştirdi

       Biz bir türlü orta yolu bulamadık. Ya aşırı şımarttık yada dövdük. Bir türlü sevmeyi öğrenemedik.

    Diyeceksiniz ki şimdi ne oldu da bunu yazdınız. Dün akşam teravih namazında, camide var güçleri ile bağrışan ve  oyun merkezi algısıyla kosuşan çocukların gürültüsünden namaz kılmakta zorlandık.  Çocuklar, camide değilde oyun merkezinde gibiydiler. Bir ara parmaklıkları kırıp aşağı düşeceklerinden korktuk. Ana okulunun kuralına uyan, kreşin kuralına uyan, okulun kuralına uyan ve dahi evin kuralına uyup kendi odasını toplayan çocuklar camide sanki kuralı olmayan bir oyuna zorlanmış gibiydiler.

      Namaz aralarında annelerinin yanına koşan çocuklar, evde yaramazlık yapınca ikaz eden annesinin, burada sandalyeyi merdivenlerden yuvarlayınca dahi yüzüne gülüşüne anlam veremeyip hızını daha da bir artırıyordu. Çocukların bedeni oldukça hareketli ama yüzleri endişeli ve mutsuzdu.

     Aşırı koşuşturmadan ve gürültüden rahatsız olan cemaatin öfkeli bakışları, annelerin ve babaların çocukların gürültüsüne karşı inatlaşmış tutumları arasında ezilen çocukları gördüm.

    O gün muvaffak olamasam da ertesi gün teravih başlayınca, cebime doldurduğum şekerlerle çocukları etrafıma çağırdım. Çocuklar size BURAK ATINI anlatacağım dedim. Burak atı, bulutlar gibi bembeyaz, inciler gibi ışıl ışıl güzel mi güzel. Hele bir gözleri var yıldız yıldız parlıyor. Burak atının acayip güçleri var. Gözleri ile her tarafı görebiliyor, kanatları ile bir anda gezegenler, galaksiler arası uçabiliyor. 

Bir kanadı dünyanın bir tarafına, öbürü diğer tarafına değiyor. Kilometrelerce uzanan bembeyaz saçları uçarken rüzgarda savruluyor.  Heyecanlı bir soru geldi Burak atı nerede yaşıyor" "cennette" dedim. "Gerçekten burak atı varmı dedi?" "Evet var" dedim. Çocukların gözleri boncuk boncuk kalpleri heyecanlı bir şekilde dinliyorlar. Namaz aralarında salavat getirildiği zaman anlatmayı bırakıp salavat getirdik. O kadar heyecanlıydılar ki tüh tam da heyecanlı yerinde diyiveriyorlardı. Burak atının peygamberimize olan sevgisini, Allah'ın burak atını Peygamber efendimizi almak için göndermesini, Peygamber efendimizin burağın üstüne binmesini. Mescid-i Aksa'ya gelmesini ve orada sıkı tutun ya Muhammed şimdi yükselişe geçeceğiz deyişini anlattım. 

Hatta bu yolculukta Peygamber efendimizin yanlız olmadığını, Cebrail Aleyhisselam'ın da 600.000 kanadını çırparak onları takip ettiğini, tüm meleklerin onları alkışlayarak seyrettiğini, Burağın kanatlarının yıldızlara, gezegenlere değerek uçtuğunu ve büyük buluşmaya kadarki aşamaları anlattığımda o kadar güzel anladılar ki. Yarın tekrar buluşalım diye çok çok rica ettiler. Burak Atını anlatmadan önce onlara peygamber efendimizi anlatarak  efendimizin en büyük özelliğini sormuştum ve birlikte araştırarak en büyük özelliğinin yüreğinin büyüklüğü olduğuna karar vermiştik. 

 Ramazan geldiğinde de yüreğinin kapıları açılıp bütün salavatları duyduğunu düşünmüştük. Yine hep beraber karar aldık ben onlara küçük tesbihler verecektim onlar da Ramazan boyu çektikleri tesbihleri bana söyleyeceklerdi en çok tesbih çekene cami çiçeği belgesi verecektik. Farklı bölgelerde olduğum için son iki gün bu camiye gidemedim. İnşallah İlk fırsatta gerçekleştirmeye çalışacağım.

      Yani demem o ki güzel dostlar. Güzel anneler ve babalar. Sizden rica ediyorum, küçük çocuklarımıza caminin koşuşturma ve bağıraşma  yeriymiş gibi yanlış bir davranış programı yükleyip, onları öfkeli bakışlara maruz bırakmayalım. Çocuk laftan anlamaz diye yanlış bir yanılgının içerisine girmeyelim. Bütün çocuklar sözden değil, özden gelen lafları anlarlar ve dinlerler.

        Hiçbir çocuk, kontrolsüz gürültülerinden dolayı camideki teyzelerinin ve amcalarının ses çıkarmayan ama öfkeli bakışlarının hedefi olmamalı. Bilinçli anne ve babalar çocuklarına sevgi dolu ve tutarlı uyarılarıyla buna engel olmalı.

    Sevgili ebeveynler, çocuklarımızı camiye götürmeden önce onlara caminin mahiyetini ve önemini çocuk dili ile anlatalım. Kutsiyetinden haberdar edelim, onların küçücük gönülleri ve fıtratları buna uygun olarak yaratılmıştır o yüzden sizi çok iyi anlayacak ve hayal kuracaklardır.

   Kim bilir belki de diyanet işlerimiz sesimizi duyar, bu eksikliği fark eder Kur'an kursu eğitmenlerini görevlendirerek teravihlerde çocuklara çocukca bir dille Ramazan sevincini ve caminin mahiyetini Teravih boyunca anlatırlar. Bu vesile ile muradımız hasıl olmuş olur.

   Çocuklara Camiyi oyun merkezi olarak sevdiremeyiz, ancak Allah'ın evi, huzur, güven  ve merhamet yurdu olarak sevdirebiliriz.

         HAYDİ ÇOCUKLAR CAMİYİ SEVMEYE


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.