20.11.2021 10:43:03

Lütfiye AYDIN BİKE

 Bizler ilk emri eğitim olan, ilk sözü oku olan, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu diyen bir dinin mensuplarıyız. Buraya kadarını pek çoğumuz duyduk lakin duymadığımız dünyadaki hiçbir inanışın ilk emri oku ve eğitim değildir. Ne üzücüdür ki buna rağmen en az okuyan toplumlar arasındayız. 
 
 
     Eğitim sadece beynimizin öğrendiği bir şey değildir. Her azamızın ayrı ayrı eğitimi vardır. Elimizin eğitimi ayrıdır, gözümüzün eğitimi ayrı. Kulağımızın eğitimi ayrıdır, dilimizin eğitimi ayrı. Her azamızın orucu bile vardır. Susma orucu gibi, "Ben bugün Allah için susacağım" denir. O gün ihtiyaç haricinde hiçbir kelam edilmez sadece Allah zikredilir. 
 
 
      Azalarımızı zaman zaman eğitime almalıyız. Yeniden format atmalıyız, yoksa kendini başıboş zanneder pervasızca dönüp durur, sorgulamayı unutur. Kulağımız, her gün binlerce ses kaydeder, kayıtları açıp tekrar dinleyecek olsak bir çoğuna tahammül edemeyiz. Gözümüz her gün bilinç altımıza binlerce film karesi atar, açıp bakacak olsak bir çoğunu lüzumsuz buluruz. Dilimiz her gün binlerce kelime sarf eder, oturup dinleyecek olsak mahcup oluruz. Nasıl ki beynimiz için eğitim kampları düzenliyorsak, azalarımız içinde eğitim ve alışkanlık kampları düzenlemek durumundayız. Yoksa iç dünyamız çöp yığınına döner. Kulağımız delik, gözümüz kem, sözümüz bed olur. Kokuşur her yanımız, hakikate ulaşmaya set olur. 
 
 
    Azaların eğitiminde öncelik hakkı dil eğitimidir, dil dediysem yabancı dil değil, üslup eğitimidir. Ahlakımız dahi üslubumuza göre şekillenir. Üslup alışkanlıktır, eğitimle ve uygulamalarla zamanla kazanılacak bir şeydir. Emek ister mücadele ister irade ister. Lakin araba gibidir, uğraşırsın, öğretirsin sonra alışkanlık haline gelir. Sen hiç düşünmeden ayağın debriyaja gidiverir. Dilde böyledir uğraşırsın öğretirsin alışkanlık haline gelir sen hiç düşünmeden o güzel cümleleri sayı verir. 
 
 
     Dil vardır kurumuş çölleri gül bahçesi yapar, dil vardır nice sarayları yakar yıkar. Dil vardır sekiz cennetin kapısını açar, dil vardır cehennem dahi ondan kaçar.   
    
 
      Bir kez daha ifade etmek istiyorum ki dilimizden süzülen her kelime kendi iç dünyamıza düşer ve biz ona göre şekilleniriz. 
 
 
     Size bir hadiseden bahsetmek isterim.
II. Mahmut, Sevgili Peygamberimiz’in Hücre-i Saadet’i üzerindeki kubbeyi tamir etmeleri için mimar, mühendis ve ustaları görevlendirir.
 
 
Bu emri alıp Medine-i Münevvere’ye giden görevliler önce toplanıp bir proje ve plan geliştirirler. Bu plana göre tüm çalışanlar edep ve terbiyelerini takınarak çalışacaklardır. Çalışırken mutlaka abdestli bulunacaklar ve besmelesiz kubbeye bir tuğla dahi koymayacaklardır. İnşaatta kullanılan harç için de normal su değil, gül suyu kullanacaklar ve Rasülüllah’ın kabri üzerinde çalıştıkları süre içerisinde, kesinlikle dünya kelamı konuşmayacaklardır.
 
     
      Bu şekilde kendi aralarında bir ibadet dili geliştirirler. Bu ibadet diline göre, başmühendis yüksek sesle “Ya Allah Bismillah” diye besmele çektiğinde, işbaşı yapılacak ve işe başlanacak demekti. Ustalar,  tuğla lazım olduğunda “sübhanellah”  diyeceklerdi.   Harç lazım olduğunda ise, “Allahü Ekber” diye sesleneceklerdi.   Keser, çekiç, mala ve benzeri alet istemenin karşılığı ,“Lailâhe illallah” şeklinde kelime-i tevhidi seslendirmek olacak ve susadıklarında ise, “elhamdülillah” diye su isteyeceklerdi. Yeşil Kubbe’yi inşa eden ekip, işte bu şekilde hiç dünya kelamı konuşmadan, kubbe’nin imar ve inşasını tamamlamışlardır. 
 
 
   Gelin biz de bir yerden başlayalım ne dersiniz. Kızgınlığımız "Tövbe estağfurullah" olsun. Hayretimiz "Hay Allah," Uğurlamamız "Allah'a emanet" olsun. Mesela "La tahzen" olsun tesellimiz. Kim bilir belki bugün bir değişiklik yapar çocuklarımızla suya isim koyarız. 
 
 
    Bazen küpteki dışa sızar, bazen dıştaki küpe sızar. Kişi en çok dilini eğitmeli vesselam.... 

 

 


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.