21.11.2020 10:33:06

Vehbi ORAKÇI

Eğitimde doğru iletişimin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz ve hayatımızda buna dair olumlu yada olumsuz hatıralarımız vardır. Sevecen, bilgiyle donanmış, konusuna vakıf, egosundan arınmış, kendini öğrenmeye ve öğretmeye adamış bir öğretmenin yaydığı ışıktan büyülenmemek mümkün mü?


Hakeza eğitimde sözel olmayan unsurların yani beden dili, jest mimikler ve ses tonunun öğrenmede ne kadar büyük öneme sahip olduğu bilinen ve kabul gören bir olgudur. Sosyal yönden gelişmiş bilinçli eğitmenin muhatabnın davranışlarını okuyabilmesi gerekir. Buna duygusal okuryazarlık deriz. Aşıklar sevdiklerinin halini o bir şey söylemeden anlarlar. Evdeki öğretmen anne, çocuğunu gönül süzgecinden geçirip tanıdığı için onun bir şey söylemesine gerek duymadan neye ihtiyacı olduğunu anlar.

 

Çünkü anne kendini adamış ve evladında yok oluşu göze almayı başarabildiği için o ince hissedişe ulaşmıştır. Yunus Emre "Gerçek erin sermayesi yokluktur."  diyerek benliğini sıfırlamaya ve adanmışlığa vurgu yapıyor. Kendini söylediği hakikatlerin sadece aracısı olarak tanımlıyor kendinden bir şey olmadığını ifade ediyor, dile getirdiği hakikatleri kendine mal etmiyor. Kendini adeta hakikatlerin ulaştırılması gerekenler için bir araç kılıyor.  Bize büyük bir tevazu ve haddini bilme dersi veriyor. 

 


İnsanın aynalık vazifesini hakkıyla yerine getirip getirmediğini düşünmesi gerekir. Yüzeyi kirli ve yamuk olan ayna, güneşten aldığı ışığı deforme ederek yansıtır. Yunus gönül aynasını kibirden ve tüm kirlerden temizlediği için nasihatleri ve öğretisi etkili olmuş ve çağları aşarak bize ulaşmıştır.


Tevazu ve öğrenme erdeminden uzaklaşarak  tabilerine zülümde sınır tanımayan  Firavun'a karşı gelen kişi onun sarayında büyüyen, gelişen ve öğrenen Musa'dır ve ona haksızlığa karşı duruşun erdemini aşılayan ilahi ve dünyevi öğretidir. Yani bilgi ve erdemdir.  


Firavun'un zulmünün derecesini hepimiz biliyoruz. Piramitleri yaptırırken konuşup zaman 
kaybetmesinler diye işçilerinin dillerini kesmeye kadar vardırmış zulümünü. Firavun'a kahinler "senin saltanatında bir çocuk doğacak ve iktidarını yıkacak" dediklerinde ülkesindeki tüm erkek çocukları öldürse de Allah Musa'yı onun evinde büyümek üzere Firavuna gönderdi ve zamanla onu hakka  davet edecek yetkinliğe kavuşturdu. Bilindiği gibi Firavun aralarındaki mücadele sonrasında Hz.Musa'nın peşine düşüp, Kızıldeniz’de efradıyla birlikte boğuldu.

Benliğe kapılmanın, hazin sona düçar oluşa giden yol olduğuna dair harika bir kıssadır. Yunus'un benliğini sıfırlayıp sunduğu öğretiyle insanlığı kurtaracak bir Musa'ların çıkacağını söyleyerek umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini ve zulmün hiçbir zaman hesapsız kalmayacağını hatırlatıyor. 


Benlik sevdasına kapılmış ve her şeyi bilip herşeyi yapmaya muktedir olduğu vehmine kapılan Firavun aslında hiçbir şey bilmediğini ve bir hiç olduğunu anlar ama Kızıldeniz'in derinliklerine gömüldükten sonra...
Netice itibariyle ‘Akıllı İnsan’ ancak bilgisi arttıkça bilmediklerinin ne kadar çok olduğunu anlamaya başlar. Bu bilmeyişini de son nefesine kadar öğrenci kalarak ve öğrendiklerini tevazuyla ve adanmış bir ruhla başkalarına öğrettiği kadar eşrefi mahluk olmaya hal kazanır. 


Tabi ki başta öğretmenler ve eğitim camiasının tüm bileşenleri bunu idrak ve inşaa yolunda yürümeli hem de hiç yorulmamacasına...


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.