14.12.2021 16:22:03

Lütfiye AYDIN BİKE

 Şeyh Raid Salah özgürlüğüne kavuştu diye birbirimize muştular vermekteyiz. Lakin içimizdeki buruk ses Şeyh Raid Salah'ın bir esaretten diğer esarete döndüğünü söylüyor. 
 
 
      Sahi özgürlük nedir? Özgürlük parmaklıkların hangi tarafıdır. Özgürlük kendi memleketinde esarete rağmen yaşamak mıdır. Küçücük çocukların ellerindeki kelepçeyle titrediğini izlemek midir. Yoksa, Mescid-i Aksa'nın kapısında hunharca dövülen kadınları mahcup gözlerle gözlemek midir. Özgürlük, her gün uçaklardan düşen bombaları saymak, gece yarısı evlere sıkılan lağım sularını koklamak mıdır. Özgürlük, tırnaklarıyla kazıyarak yaptığı evini, başında bekleyen terör gücünün gözetiminde kendi elleriyle yıkmak mıdır. Özgürlük, Yusufiye mezarlığında oğlunun mezar taşına sarılan anaya sarılamamak mıdır. Özgürlük, alemi İslam'ın tüm bu olanlara kör, sağır ve dilsiz kalması mıdır. Bırakın insanların vicdanını, sözlüklerde dahi, "Özgürlük insanın herhangi bir koşulla sınırlanmadan, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi isteğince, kendi düşüncesine göre karar vermesi ve yaşamasıdır" diye yazar. 
 
 
    Acep, hücre denilen yerde on iki kitap yazan Raid Salah bunca eli bağlı, dili bağlı, gözü bağlı insanın arasında özgür mü olur? Zannediyorum ki parmaklıkların bu tarafındaki esarete daha fazla dayanamayıp sahipsiz kalan Kudüs davasının bir ucundan tutmak için mücadele edecek ve parmaklıkların öbür tarafı ona hep açık olacak. Ta ki iki ayak baş parmağı birbirine bağlanıp "Dünyadaki mücadelen bitti" denilene kadar. 
 
 
 
     Siz filler nasıl terbiye edilir bilir misiniz. Bazı bölgelerde filler henüz çok küçükken ayaklarından kalın bir zincirle kocaman bir kazığa ya da ağaca bağlanır. 
 
 
Bağlandığı ilk andan itibaren bütün gücünü ve zamanını bu zincirden ve ağaçtan kurtulmak için harcayan zavallı yavru fil, ne kadar çabalarsa çabalasın başarıya ulaşamaz. 
 
 
Özgürlüğüne kavuşmak için günler geceler boyu uğraşmasına rağmen ne zinciri koparabilmesi ne de kazığı söküp atması mümkündür. Sonucu değiştiremez ve çabalarından vazgeçer. 
 
 
Bu aşamaya gelindiğinde filin ayağındaki zincir sökülüp bir odun parçası bağlanır. 
 
 
Yavru fil bu kez yürürken sürekli odun parçasını görmekte, halen o kazıkta bağlı olduğunu ve asla kurtulamayacağını zannetmektedir. Bulunduğu çevrede dolanır durur; ama hiçbir zaman kaçma girişiminde bulunmaz. 
 
 
Artık fil esaretine ve özgürlüğünün hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğine inanmıştır... 
 
 
    Aradan yıllar geçer, fil büyür kocaman olur... Yerden 4 metre yüksekliğe ve 6 ton ağırlığa ulaşır ve 9 ton yük taşıyabilir. Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. Çünkü bunun adı öğrenilmiş çaresizliktir. O özgür olamayacağına inanmıştır, artık kırılamayan tek şey, filin zinciri değil, zincire olan inancıdır. Gün geçtikçe buna alışır ve artık mücadele etmekten vazgeçmeye başlar. Bundan sonraki mücadelesinde ki her tepki onun zincirin ucundaki tahta parçası olmuştur. 
 
 
     Mesele sadece bu kadarla kalmaz bazen farklı yöntemler de uygularlar. Ormanda yere filin içine düşebileceği büyüklükte bir çukur kazılır ve üzeri dallarla örtülür. Fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer. Ama şanssızlığı bununla bitmez. Fil avcıları yüzlerini de kapatan tümüyle simsiyah giysiler içinde, ellerinde sopalarla gelip fili evire çevire döverler. Hayvan canının acısı ile neye uğradığını şaşırır. Sonra aynı avcılar ağaçların arkasına gider ve üzerlerindeki siyah elbiseleri tümüyle çıkarıp, baştan aşağı beyaz elbiselerle, ellerinde çeşit çeşit meyve sepetleriyle geri gelirler. Fili besler, yaralarına pansuman yaparlar, onu düştüğü çukurdan çıkarırlar. Fil bu beyaz giysili kurtarıcılarının ona gösterdiği karşılıksız sevgi ve ilgiden dolayı o kadar minnettar kalır ki o andan itibaren her istediklerini yapar ve sözlerinden çıkmaz. Onların kendisini az önce döven siyah giysili adamlar olabileceği aklına dahi gelmez. Filin gözünde bu adamlar olsa olsa ancak hayvan hakları savunucuları olur. 
 
 
     Ne kadar tanıdık bir sistem değil mi, bilmem ki bu alemi İslam ne zaman zincirlerini kıracak, ne zaman tahtanın sesine itibar etmeyip "Gevşemeyin, üzülmeyin, inanıyorsanız galip geleceksiniz" sözüne itibar edecek. 
 
 
    İnananlar şunu bilmelidir ki "La Galibe İllallah" Allah'ın vadi haktır, inananların galibiyeti muhakkaktır vesselam...

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.