4.10.2021 15:39:04

Neslihan SOYHAN MİCAN

Malumdur ki bin yıldır bu güzide topraklardayız. Ve bin yıldır önce Selçuklu Devleti ve ardından Osmanlı İmparatorluğu ile üç çağa yani Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ’a mührünü vuran Şanlı Ecdadın devamıyız, torunlarıyız.

 

1037’de kurulan Selçuklu Devletiyle coğrafyamızın her karışını bilge insanlar eliyle kıdemli bir Rençber gibi işleyerek Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinin güçlü ve kalıcı tohumlarını ektik ve yeşerttik. Öyle ki genişleyen topraklarla birlikte beldeden beldeye, nesilden nesile intikal eden adeta Açık Hava Medresesi, ucu bucağı gözükmeyen bir Eğitim Vadisine dönüştü ANADOLU İRFAN MEKTEBİ!

 

Bu mektebin ikliminden feyz alarak büyüyen fertlerden her evi, her sokağı buram buram huzur, sükunet ve insanlık kokan cemiyetler, topluluklar meydana geldi.

 

Nitekim hemen her ev sıcacık bir okul, sokaklar öğrenilen bilgilerin üzerine yenisinin eklendiği ve öğrenilenlerin pratiklerle pekiştirildiği bir destek üniteydi yeni nesiller için.

 

Maya tutmuş, artık Türk- İslam Kültür ve Medeniyeti bu coğrafyanın çehresi, öncüsü ve  her asra mührünü vuran göz kamaştırıcı hüviyeti olmuştu.

 

Bu duruma paralel muvaffakiyetlerin de ardı arkası kesilmedi tabii. 1299’da küçücük bir oba eliyle kurulan, 1453’de Fatih Sultan Mehmet Han gibi bir dehayla İstanbul’u fethedip Ortaçağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı başlatarak Cihan Devleti olan, 1517’de Yavuz Sultan Selim Han’ın üstün başarılarıyla  bütün İslam Aleminde Hilafeti üstlenen, 1538’de Kanuni Sultan Süleyman Han döneminde Barbaros Hayrettin Paşa komutasında gerçekleştirilen Preveze Deniz Zaferiyle Akdeniz’i bir Türk Gölü haline getiren ve yine Muhteşem Süleyman lakaplı Kanuni Sultan Süleyman döneminde Vatan topraklarını hükümranlığına bağlı devletlerle beraber 24 milyon km2’ye çıkartan Osmanlı İmparatorluğu; Anadolu topraklarında tutan mayanın en görkemli mahsulü olarak tarih sayfasındaki yaldızlı yerini ebediyen silinmemek üzere aldı.

 

Elbette bireyler gibi milletlerinde kaderi vardır. Zamanla dejenere olan cemiyet hayatımız, tepeden tırnağa istikametten ve adaletten ayrılmamız, paşaların ve bazı yöneticilerin nefsani tutum ve davranışları, emperyalistlerin tüm dünyada ve tabii coğrafyamızda da yürüttükleri ‘böl parçala yut’ stratejileri ve bu stratejilerine paralel coğrafyamızdan, vatanımızdan oldukça bol ajan devşirebilmeleri, yönetimsel ve askeri zafiyetler, acziyetler vs. sonucunda koskoca bir imparatorluğu kaybettik.

 

Yaklaşık yüz yıldır da Selçuklu ve Osmanlı Bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak düşe kalka bu topraklardaki varlığımıza devam etmekteyiz.

Ama tabii egemen güçlerin üç asırdır içimize ve coğrafyamıza soktukları özel ekipleri, ajanları, devşirdikleri kuklaları, ektikleri sapkın ideolojileri, yazdıkları baştan sona yalan tarih kitapları, etkisini hiç yitirmeyen kutuplaştırıcı argümanları, ırkçılık fitilleri ve topyekun milleti dinsizleştirme plan ve projeleriyle beraber.

 

Gelinen noktada kendileri iç karışıklık dönemlerini  aşan emperyalist devletler, beraberce saldırdıkları ve sömürdükleri Müslüman devletler üzerinden her türevden parsayı götürüyor ve  kendi toplumları müreffeh bir düzeyde hayatlarını idame ettiriyor. Doymaz bir iştahayla sömürdükleri Müslüman ülkelere kalansa bolca karışıklık, huzursuzluk ve çile oluyor. Tüm Dünyayla dalga geçerek güya Demokrasi götürmek için gittikleri her yer kurutulması mümkün olmayan bir bataklığa dönüşüyor. Buralarda kan, gözyaşı, ıstırap, zulüm, haksızlık ve istikrarsızlık hiç bitmiyor.

 

Müslümanlar ise uyumaya, aymazlığa, olanı biteni geriden izlemeye ve içerdeki fikri hasımlarıyla düelloya devam ediyor. Maalesef Osmanlı’dan sonraki Coğrafyamızın hal-i pür melali kısaca budur.

 

Bugün dünyada 57 tane  Müslüman devlet var. Takriben 24 milyon km2 üzerinde, 1,5 milyar nüfusa sahip. Üstelik bu nüfus genç, hem yer altı zenginlikleri hem yer üstü potansiyelleriyle esasında çok güçlüler. Lakin bu ülkelerde idareciler Batının vesayeti, denetimi, tahakkümü altında ve emir eri konumundalar.

 

Oysa yapılması gereken tıpkı medeniyetlerinin dişlileri kanlı olmasına rağmen geçmişlerinden ders alıp, ortak çıkarlar doğrultusunda birlik olmayı başarmış Batılı ülkeler gibi, birlik olmayı başarmak. Silkelenip, ayağa kalkıp, emperyalistlerin tahakkümüne baş kaldırmak, güçlerimizi birleştirmek, kendimize gelebilmek.

 

Bu  kadim coğrafya elbet bir gün bunu başaracak. Ve bu kalkınışın öncüsü gene bizim devletimiz olacaktır. Beş bin yıllık tarihi misyona sahip devlet yapımız,  geleneklerimiz, teamüllerimiz, devlet bilinci ve ciddiyetimiz ve disiplinimiz tekrar ayağa kalkmaya ve dağılan coğrafyayı bir araya toplamaya muktedirdir. Bu hususta kimsenin kuşkusu olmasın.

 

Yapmamız gereken içimizdeki din düşmanı değil, İSLAM DÜŞMANI azgın azınlık tarafından ayaklarımıza dolanmış aşağılık prangalardan kurtulmak. Bu azgın azınlığın başka dinlerle hiçbir sorunu yoktur, diğer dinlere ve mensuplarına oldukça saygılılardır. Onların tek derdi, tek düşmanı İslam ve Müslümanlardır. Aslında bunlara verilen yegane görev de budur.

 

Bu azgın azınlığın büyük çoğunluğu yüzyıl önce içimize yerleştirilen kimliklerinde Türk yazan ama asla Türk ve Müslüman olmayan   ajanlardır. Diğer kısmı ise topraklarımızda o veye bu şekilde yaşamış, işgalci artığı ecnebi kalıntılardır..

 

Çünkü kökü bu topraklara dayanan hiçbir Türk, Kürt, Arap vatandaşı tam anlamıyla dini kuralları yaşamasa bile asla İSLAM DÜŞMANI olamaz. Kendisi dindar olmasa dahi Mukaddesata saygılı olur. Mukaddesata saygısı olmayanların ben Türküm demelerine asla itibar etmeyin, çünkü kesinlikle değiller ve kanlarının gereği olarak İslam’a ve Mukaddes değerlere düşmandırlar.

 

Bu ülkede dini yok etmek ve sadece vicdanlara hapsetmek isteyen azgın azınlık iyi bilmeli ki; TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN DİNİ İSLAMDIR! Beyhude hayaller kurmasınlar. Bizler Bin Yıllık Coğrafi Saltanatımız boyunca 72 milleti bir arada tutan tüm normlarımızın içinde olan ve beşeriyet için muhteşem bir sisteme sahip Dini Kurallarımızı hiçbir vakit terk etmedik ve biiznillah hiçbir vakit terk etmeyeceğiz. Müslüman milletlerin kendi nefsani hataları, kusurları ve yaşamsal bozuklukları İSLAMA mal edilemez. Doktorun reçete ettiği ilacı kullanmayan ya da yanlış kullanan hastanın doktoru suçlamaya hakkı yoktur.

 

Türkçülüğü kullanarak güya milleti kuşatan Arap geleneklerinden bu ülkeyi kurtaracağız diyen kurnaz tilkiler, siz önce kendi soyunuzu, milliyetinizi, uyruğunuzu bir ibraz edin bakalım. Hangi milletin kripto ajanısınız kimbilir? Ya da zengin Anadolu Coğrafyamızda hangi ecnebi milletin artığı olarak kaldınız? Siz Türk adını, kimliğini ve vatandaşlığını sadece kendinizi gizlemek için aldınız, yüzyıl önce bu topraklarda yaşayan herkes Türktür ve Türk diye adlandırılacaktır diye çıkarılan ve aslında tek amacı sizleri gizlemeye yönelik bir yasanın ardına sığınıp  olmadığınız Türklük adına ahkam kesiyorsunuz. Alemi sersem kendilerini akıllı sanan budalalar sizi...

Sizin yapmak istediğiniz tek şey bu milletin İslamla bağını kesmek.. İslama olan düşmanlığınız Ebu Cehil'inkinden beter..Ama asla amacınıza nail olamayacak, kininizde boğulacaksınız.!

 

Hasılı kelam;

 

Bu Asil Millet bin yıllık ANADOLU İRFAN MEDENİYETİNİN çizgisinden hiçbir vakit sapmadı ve sapmayacak, azgın azınlığın bühtanlarına, şeytani kurnazlıklarına, oyunlarına yenik düşmeyecek, Mukaddes değerlerini asla çiğnetmeyecektir.

 

Bilakis çok da uzak olmayan bir gelecekte adeta küllerinden yeniden doğacak, kaybettiği tüm değerleri tekrar toparlayacak ve tıpkı ÜÇ ASRA KUTLU MÜHRÜNÜ VURAN şanlı ecdat gibi Adaletle, İlimle, İrfanla, Ahlak ve Faziletle çağlara mühür vurmaya İLANİHAYE devam edecektir...!!!

 

Zira TÜRK İSLAM MEDENİYETİ yok edilmiş değil, durdurulmuş bir medeniyettir. Ve durdurulduğu yerden şahlanmaya biiznillah maliktir, muktedirdir..!

 

 

 


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.