"Oku" derken kâinatı okumak gerektiğini anlamıştık da domates fidesinden kişisel gelişimi okuyacağımızı anlamamıştık.
Fasulye tohumundan mücadeleci bir ruhun nasıl geliştiğini, vahdeti, kenetlenmeyi, türü, tadı, kokusu farklı olan bitkilerden öğreneceğimizi anlamamıştık.
Toprak, ifrat ve tefridin harman olduğu yerdir.
Pandemi döneminde biz de toprağı ekip biçmeye merak salanlardanız. Toprak dediysem öyle dönümlerce değil, üç beş çeşit sebze.
Bu kısa dönem bize, okumakta çok geç kaldığımız doğa kitabını okuma fırsatı sağladı. Doğanın dili ile konuşmayı öğretti.
İlk tecrübemize domates fideleriyle başladık. Öylesine özen gösteriyoruz ki, erkenden kalkıp her fidenin altını düzenliyor, hatta rüzgar değmesin diye yapraklarını koruyor sabah akşam sularını eksik etmiyoruz. Duygusal bağ bile kurduk. Onlarla konuşuyor, şifa dualarını okuyoruz. Domateslerimiz hızla büyüdü, hatta önceden ekilmiş domateslerden bile daha büyük gözüküyordu. İlk domatesin çıkışını heyecanla bekledik. Domates fideleri boyumuzu geçti, ama üzerinde bir tane meyve olmadı. Tecrübeli ziraatçılara durumu anlattığımızda, büyük şaşkınlıkla, inanılmaz bir kişisel gelişim ve eğitim kitabıyla karşılaştık.
Ziraat tecrübesi olan ve doğal tarıma kendini adamış olanların bana ilk söyledikleri "domateslerinizi kandırmışsınız! Nasıl yani? Çok semirtmişsiniz, Domates strese girmeden meyve vermez Lütfiye Hanım, demeleriydi. Domatesin de mi stresi var" dediğimde, "evet domates kendini rahat hissettiğinde, bu durumun sürekli devam edeceğini düşünür, zamanın akıp gittiğini, kışın yaklaştığını unutur, meyve vermek aklına gelmez. "
Domatesin meyve vermesi için üç kuralı uygulamanız gerekir.
Birincisi domatesin suyunu azaltıp strese sokun, benim zamanım azaldı hemen meyve verip zürriyetimi devam ettirmem gerekiyor diye düşünmesini sağlayın.
İkincisi domatesin ana gövdesi ile yaprağı arasındaki farklı karakterleri budayın, buna koltuk altı denir. Bu yabancı karakterleri (egoyu) fideniz küçükken almaya başlayın, almazsanız görseli çok olur, hatta ana gövdeyi bile büyüyerek geçer, ama verimli meyve vermeye engel olur." Oysaki benim bütün domateslerimin ana gövde ile yaprak arasında çıkan filizler ana gövdeyi çoktan geçmişti bile. Bunları koparamam çok büyümüşler kocaman olmuşlar dediğimde, zaten zamanında yapmayarak geç kalmışsınız, eğer şimdi de kıymazsanız meyve alamazsınız, cevabını aldım.
Üçüncüsü ise; bahçenizde arı var mı? var ama biz onları kovalamak için elimizden geleni yapıyoruz. Hayır kovmayın dışarıdan bir kimyagerin gelip her bir sebzenin mizacına ve kapasitesine göre yönlendirmesi ve mayalama yapması gerekiyor. Arı yeryüzündeki en iyi kimyagerdir. Eğer arı yoksa sebzelerinizin çiçeklerine bir kulak çöpü ile tozlarını birbirleri ile harmanlamanız gerekiyor".
Anladım ki her ne kadar fideyi biz eksek de, büyümesinde ve meyve vermesinde dışarıdan arı gibi bir uzmanın desteğine ihtiyacımız var.
Şim siz söyleyin bundan daha anlamlı, daha etkin bir eğitim kitabını kim yazabilir? Bir domates fidesinden aldığınız dersi hiçbir kişisel gelişimciden alamazsınız.
Hemen domateslerin suyunu azalttık, fıtrata yabancı huylarını gövdeyi incitmeden kırdık, bahçeye biraz bal serpiştirerek eziyet ve sıkıcı gördüğümüz arıları geri çağırdık. 3 gün sonra domates lerimiz meyve verdi.
Mücadele ruhunun ne demek olduğunu ve nasıl kazanıldığını da en iyi doğadan öğreniyorsunuz.
Fasulye tohumlarını ektik. İlk denememizde çıkmadı. İkinci ektiğimizde bir tanesi torağı deldi, yéşili gözüktü. Kalan tohumlar iyi değilmiş diye çamların altına attık. O bir tane küçük fasulyeye inanılmaz ihtimam gösteriyoruz, beş santime kadar ulaştı. Bir de baktık ki çamların altına attığımız fasulyeler çam agâcının yapraklarına çoktan sarılarak büyümüş.
Meğerse sebzeye doğadaki olumsuzluklara karşı kendini savunma ve mücadele etme fırsatı vermek gerekiyormuş. Sen onu savunduğunda o güç kaybediyormuş.
Bilmem ki fasulyenin ne demek istediğini anlayabildik mi? Biz iyilik yaptığımızı düşünüp aşırı koruyarak büyüttüğümüz insan fidanlarımızın, malesef kendilerini savunma gücünü zayıflatıyoruz. Ürkek özgüvensiz savunmasız ve çekingen, arka odalara saklanan bireyler olarak önümüze çıkıyorlar.
Daha anlatılacak ve okunacak o kadar çok kitap var ki hangisinden bahsedeceğimi bilemiyorum. Ama şunu anlatmadan da geçmek istemiyorum Vahdeti de en iyi doğadan öğreniyorsunuz. rengi tadı mizacı farklı olan bütün sebzeler birbirlerine tutunarak büyüyorlar. Mesela salatalık yanındaki acı bibere tutunuyor, fasulye Mısır'a tutunuyor, domatesler kuru bir ağaç çubuğuna tutunuyor ve ne acıdır ki tutunacak bir şey bulamayanlar toprağa düşerek kuruyup kayboluyor. Birbirine tutunamayan veya tutunacak kadar güvenemeyen bir toplum yere düşmeye mahkumdur.
Netice itibari ile sebzelerimiz geçte olsa meyve verdi, lakin sevinemedik.
Nice fidanları aldattığımız, nice fidanların ayakkabısının bağını bağlayarak iradesini zayıflattığımız, okula giderken çantasını sırtımızda taşıdığımız, bir eline laptop, bir eline IP verdiğimiz, bilgi sayarın başında oynatıp rüzgardan esirgediğimiz, yabancı karakterlerini şımartarak besleyip büyüttüğümüz, semirttikce semirttiğimiz, meyvesiz fidanlar geldi aklımıza.
Eyvah! Biz galiba en çok sevdiklerimizi aldattık. Yazla kandırıp, kışı unutturduk:((
Recep bey'in de dediği gibi, bir toplumu ifsad etmek isterseniz, toprakla arasını açamanız veya irşad etmek isterseniz toprakla barıştırmanız yeterli olur.
Toprak Kainattaki en büyük mucizedir ve Rahman'ın merhametini temsil eder.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.